
Yazıyı Özge Nur Dilber’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Neden, niçin, niye böyle? sorularını her konuda kendinize ve çevrenizdekilere soran, olayların sebeplerini öğrenen biri misiniz? Yoksa “Bana ne bağdan ve bağcıdan, üzümü yiyeyim yeter” diyen insanlardan mısınız? Farkındayım, garip sorularla başladım. Ancak bu soruları kendime sorduğumda, galiba biraz da yetişme tarzımdan dolayı her konuda üzümden çok bağ ve bağcı ile ilgilenirim.
Beni yakından tanıyanlar ve bu yazıları az çok takip edenler, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü gibi günlerden hoşlanmadığımı bilirler. Farkındalık falan deniyor ama bence insanların içi rahatlasın diye icat edilmiş, gösterişin ve ayrımcılığın tavan yaptığı günlerdir. Senede bir gün ya da bir hafta çıkıp “Biz engellilerle çok iyi anlaşıyoruz, şuna şu kadar yardım ettik” diye konuşarak hiçbir engel aşılmaz.
Bir de son yıllarda, 3 Aralık’ı bir bayram gibi kutlayan ve tebrik edenler var. Üstelik bunu yapanların eğitim seviyesi de düşük değil. Buna rağmen “Engelliler Günü kutlu olsun. Tebrik ediyorum” diyorlar. 2 Aralık günüydü sanırım, Ankara’da Engelsiz Türkiye Programı anlatılıyordu. Ne oluyor, yetkililer ne diyecek, yeni bir şey var mı diye izledim. Anlatılanları birazdan özetleyeceğim ama orada bile yetkililerden “Engelliler gününüzü tebrik ediyoruz” cümlesini duyduk.
Değerli konuşma metni yazarları ve yetkililer: “Tebrik ediyorum, kutlu olsun” gibi ifadeler, bizler tarafından “İyi ki engelli oldun” şeklinde algılanabiliyor. Bu durum, aslında niyetinizin dışında bir mesaj veriyor ve yanlış anlaşılmalara yol açabiliyor. Sizce bu hoş bir şey mi? Birazcık dikkat edelim lütfen, çünkü bu yaklaşım topluma da yansıyor. İnsanlar neyi kutladıklarını, neyi tebrik ettiklerini bilmiyor. Sorgulama yok.
Şimdi Engelsiz Türkiye Programı’nı izlerken aldığım notlara gelelim:
“İş yerlerine engelli personel çalıştırma zorunluluğu getiren kota sistemi devreye alınmış. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) ile kamuda engelli memur atamalarının önü açılmış. Böylece son yıllarda kamudaki engelli memur sayısında önemli artış sağlanmış. 2002 yılında 5 bin 772 olan engelli memur sayımız şu an 71 bine yaklaşmış durumda.”
Bu önemli bir başarı gibi görünse de, gerçek hayatta karşılaştığımız sorunları düşününce hâlâ eksikler olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerine veya mağazalara girdiğinizde, engelli bir çalışanla karşılaşma ihtimaliniz oldukça düşük. Kota sisteminin var olması, uygulamada ne kadar etkili?
Ayrıca zihinsel engelli bireylerin iş bulma sürecinde karşılaştığı zorlukları göz ardı edemeyiz. İş bulmakta zorlanan bu bireyler için ücret desteği, vergi indirimleri ve çeşitli muafiyetler sağlanmakta ve korumalı iş yerlerinde istihdam edilmeleri teşvik edilmekte. Ancak, nüfusun %12’si engellenen bireylerden oluşan bir ülkede sadece 17 korumalı iş yerinin bulunması düşündürücü değil mi?
Gündüzlü Bakım Hizmetleri ve Umut Evleri gibi toplum temelli bakım hizmetleri önceliklendiriliyor ve yaygınlaştırılıyormuş. 2007 yılında yaklaşık 29 bin vatandaşımız evde bakım yardımı alırken, bu sayı şu an 547 bine ulaşmış. Engellilerimizin kültürel ve sportif faaliyetlere katılabildiği gündüz bakım evlerinin sayısı 137’ye, Umut Evleri ise 145’e yükselmiş. 2002 yılında 21 olan engelli bakım merkezleri ise 106’ya çıkarılmış ve bu merkezlerdeki 6 bin 832 bireyin her türlü ihtiyacı ücretsiz karşılanıyormuş.
Bunlar güzel çalışmalar, ancak geçtiğimiz haftalarda haberlerde görmüştük, hatta ben de bakım evlerinde yaşanan şiddet olaylarını yazmıştım. Bu olayları göz önüne aldığınızda, yapılanların yeterli olmadığını net bir şekilde görebiliyoruz. Her şeyden önce, o bakım evlerinde çalışabilecek, gerekli eğitimleri almış, donanımlı insanlar yetiştirmemiz gerekmiyor mu?
Burada yanlış anlaşılmak istemem. Yapılanlar güzel ama sorunlara değinmezsek, bu uygulamalar kağıt üstünde kalır. Bu uygulamalar artsın, daha fazla kişi yararlansın. Hatta farklı şeyler de yapılsın. Mesela, engelli maaşını aileye değil, bireyin gelirine göre verin. Ayrıca özel eğitim merkezlerinde verilen eğitim, haftada 2-3 saatle sınırlı kalmamalı; bu destek limitsiz olmalı.
Biraz da bunları konuşalım. Engellenen bireyleri karşınıza alın, dinleyin, tartışın. Ve bunu sadece 3 Aralık’ta yapmayın. Unutmayın doğru soruları sorarsak ve birlikte çözüm ararsak, önümüzde hiçbir engel duramaz.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Özge Nur Dilber – Bolçi’nin katkılarıyla. Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar…
Bir yanıt bırakın