Yazıyı Özge Nur Dilber’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Bir yere gittiğinizde sizi tanımaları ve ona göre davranmaları hoşunuza gitmez mi? Mesela bir restorana gittiğinizde, garson menüye bakmadan “Abi ya da abla, her zamankinden getiriyorum,” dese, hoşunuza gitmez mi? Kendinizi özel hissetmez misiniz? “Burası bizim mekan,” diye birazcık havanız değişmez mi? Sizi bilmem ama bir yerde tanınmak benim hoşuma gider.
Konuya niye böyle başladığımı soruyorsunuz değil mi? Merak etmeyin, lokantalarda başıma bir şey gelmedi. Sadece bir yerde tanınmanın insanlar için ne kadar önemli olduğunu anlatmak için örnek verdim. Çünkü engellenen bireyler olarak hâlâ bazı kurumlarda ve kuruluşlarda doktor raporları ve çeşitli kartlarla engelimizi ispat etmemiz isteniyor. Açıkçası bu durum, yaşadığımız çağa da uymuyor.
Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle artık saatimiz, telefonumuz bile yüzümüzü ve sesimizi tanıyıp bizim olduğumuzu anlıyor. Ona göre ekranını açıyor ya da kapalı tutuyor. Baktığınızda teknolojik sistemler böyleyken, insanlardan engellenen ya da özel gereksinimli bir birey olduğunu defalarca kanıtlamasını isteyerek, adeta ona ve yanındakilere çile çektiremezsiniz. “Şu kartı almazsan seni tanımayız, bu kartı almazsan seni tanımayız,” diyemezsiniz. Ne yazık ki bizim ülkemizde kurumların ve kuruluşların sistemleri tek bir merkezden çalışmadığı için “Biz sizi tanımıyoruz, bize ispat et,” diyorlar.
Evet, fark ettiğiniz gibi birazcık sinirliyim. Biraz önce özel gereksinimli bir arkadaşımızın annesiyle konuştum. Aslında yıllardır yaşanan ve bir türlü çözülemeyen bir sorunu anlattı bana. Bu anneden aldığım izinle yaşadıklarını anlatmak istiyorum. Özel gereksinimli arkadaşımızın devletin verdiği engelli kartı var. Ayrıca iki ayrı şehir belediyesinden hizmetlerinden ücretsiz yararlanmak için aldığı kartı da var.
Bunlar olmasına rağmen otobüse binerken arkadaşımızı almışlar. Ancak refakatçi olarak annesini otobüse almakta sorun çıkarmışlar. Bu arada, kartlarda annesinin adı refakatçi olarak yazıyor. Neymiş, şoförün önündeki sistemde yazmıyormuş. Otobüse çocuğu ücretsiz alabilirmiş ancak annesini alamazmış. Tamam, burada belki şoförün duyarsızlığı var gibi gözüküyor ancak esas soru şu: Bu çağda böyle bir aksaklık olabilir mi? Bu sistemler niye yapılıyor, bir sürü kart bize niye veriliyor?
Bakın, 2005 yılında devletin verdiği engelli kimlik kartı uygulaması başladığında amaç, sağlık raporu çilesini bitirmek ve yukarıda anlattığım gibi engellenenlere çeşitli uygulamalarla haklar vermekti. O yıllarda belki bu yapılanlar doğruydu ancak teknoloji ilerledikçe bu sistemler çok hantal, yani yavaş ve uğraştırıcı halde kalmaya ve ayrımcılık sebebi olmaya başladı.
Ben bunu geçtiğimiz yıllarda en yetkili insanlara birebir konuşarak da anlattım. “Haklısın,” dediler ancak düzeltmek için bir şey yapan olmadı. İzin verirseniz kısaca tekrar anlatmak istiyorum. Öncelikle, engelli kartıymış, falan kartıymış, filan kartıymış, bunlara hiç gerek yok. Yapılması gereken çok basit: Herkesin cebinde olan çipli nüfus cüzdanları var ya, o çiplerin içine kişisel bilgiler yüklenebilir ve belirli sürelerde güncellenebilir. Örneğin, sağlık bilgilerini doktorlar güncelleyebilir, diğer bilgileri alanında uzman kişiler güncelleyebilir. Böylece bilgiler tek bir sistemde toplanıp yönetilebilir.
Bu sayede bilgiler hem güncel kalır hem de zamandan ve malzemeden tasarruf edilir. En önemlisi de insanların çilesi biter. Mesela yukarıda anlattığım olayda tek sistem olsaydı, sorun yaşanır mıydı? Sisteme düşmesi için annenin ya da özel gereksinimli arkadaşımızın kimlik kartındaki çipi okutması yeterli olurdu.
Bakın arkadaşlar, geldiğimiz noktada dünya yapay zekayı, şoför olmadan gidecek araçları konuşuyor. Ve sistemler devamlı güncelleniyor; hantal yapılar tarihe karışıyor. Böyle bir dönemde gelin, bu sistemleri biz de güncel hale getirelim. Taşıdığımız kimlik kartlarındaki çipleri kullanarak anlatmaya çalıştığım şeyleri rahatlıkla yapabiliriz. En önemlisi de “Sen engellisin, engelli kartı al,” “Sen yaşlısın, git yaşlı kartı al,” gibi şeyler deyip insanları ayrımcılığa teşvik etmeyiz, yasal olarak verilmiş hakları kullanırken çile çektirmeyiz.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Özge Nur Dilber – Bolçi’nin Katkılarıyla. Bolu Olay Gündem Gazetesi, Konuşan Yazılar…
Bir yanıt bırakın