Yazıyı Özge Nur Dilber’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Öncelikle ülkemizde yaşanan depremlerden sonra bu hafta yazıp yazmama konusunda bir hayli düşündüm. Çünkü yaşananlardan sonra bu hafta buraya ne yazarsam yazayım hangi engelden bahsedersem edeyim. İnanın hiçbir önemi yok. Türkiye’deki birçok insan gibi aklım deprem bölgelerinde yaşamaya çalışan insanlarda ve sanki bir çeşit dejavu yani daha önceden yaşadıklarımı tekrar yaşıyor gibiyim.
1999 depremlerini yaşamış biri olarak 24 sene sonra yine aynı şeylerin yaşandığını görmek çok üzücü 24 yılda hiçbir şeyin değişmediğini, alınan önlemlerin uygulanmadığını, denetimlerin yapılmadığını görmekse insanın içini acıtan bir durum. Bazıları deprem için kader diyor. Evet deprem önlenemez bir doğa olayı olabilir ancak depremde giden canlar kader değildir. Bir ihmalin gerçeğidir.
Şunda anlaşalım hiçbir insan yer sarsıldı diye ölmez yani aslında deprem olunca insanların ölmesine neden olan şey sağlam yapılmayan doğru düzgün denetlenmeyen binalardır. Mühendis ya da mimar değilim ama mimar ve mühendis arkadaşlara sorduğumda depremde bir binanın hasar alması normaldir ancak çökmesi yönetmeliklere uygun şartlarda yapılmadığını gösterir diyorlar. Hele hele 3-5 yaşındaki bir binanın çökmesi kabul edilemez diyorlar. Kader diyenler söyleyin bu ne biçim kader?
Günümüz teknolojisiyle belki depremlerin ne zaman olacağını bilemiyoruz ama teknolojiyi kullanarak depreme dayanıklı yapılar inşa edebiliriz. Ancak biz balık hafızalı bir toplum olduğumuz için bir deprem ülkesinde yaşadığımızı ve her an bir deprem olabileceğini unutuyoruz. Gerekli önlemleri almıyoruz, denetimleri yaparken hataları görmezlikten geliyoruz. Sonrada kader diyoruz. Felaket diyoruz. Aslında bu yaşananların hepsi yapılan ihmalden oluyor
Tabii bu işin yapı kısmı birde deprem sırasında ne yapacağımızı bilmiyoruz. Örneğin evimizdeki güvenli alanları biliyor musunuz? Mesela ben bilmediğim mekâna girince kimseye çaktırmadan acil durum anında o mekânda veya odada neresine gitmem gerektiğini seçerim. Yürüyemediğim için o mekândan ya da o anda bulunduğum odadan ilk anda çıkamayacağımı bilirim. Onun için acil durum bitene kadar kafama gözüme bir şey gelmeyecek güvenli bir alan belirlemeye çalışırım. 1999 depremlerini yaşamış biri olarak bu alışkanlığım vardır.
Soruyorum sizlere bu kontrolü yapar mısınız? Eminim birçoğunuzun aklına bile gelmiyordur evin içindeki güvenli yerleri tespit etmek. Zaten biz tatbikatlarda dostlar tatbikatta görsün mantığı ile hareket ettiğimiz için acil durumlarda ne yapmamız gerektiğini doğru düzgün öğrenemeyen bir toplumuz ve bu gün bu olayları yaşıyorsak birazda bu yüzden değil mi?
Bakın özellikle engellenen arkadaşlara ve ailelerine seslenmek istiyorum. Ne olur evinizde kendi tatbikatınızı yapın. Evin her odasında güvenli alanlar belirleyin evdeki herkes acil bir durumda nerde duracağını ve ne yapacağını bilsin. Şimdi benim çocuğum anlamaz diyenler olacaktır. Anlama güçlüğü çeken insanlara bir oyunmuş gibi anlayacağı şekilde anlatmaya çalışın. Sık sık tekrarlayın birazcık olsun anlatabilirseniz inanın acil durumlarda öğrendiğiniz ve öğrettiğiniz o bilgi hayat kurtarabilir.
Sevgili yetkililer bu sözüm de sizlere okullarda çocuklarımıza hayatlarında bir defa olsun işine yaramayacak bilgiler yerine her an işlerine yarayabilecek acil durum bilgilerini öğretmeye çalışın. Mesela sıklıkla acil durum planı yapma ödevi verin. İnanın bu bile deprem ve acil durum bilincinin çocuklarda ve velilerde gelişmesini sağlayacaktır.
Eğer biz toplumsal olarak bu konularda bilinçlenirsek ve binaları yaparken bu ülkenin bir deprem ülkesi olduğunu her an her yerde deprem olabileceğini unutmazsak yönetmeliklerin dışına çıkmazsak, denetimleri yaparken hatalı yapıları yapanların gözünün yaşına bakmazsak. İnanın bana istediği kadar deprem olsun binalarımız yıkılmayacaktır. İnsanlarda panik olmayacaktır. Dolaysıyla yaşadığımız olaylar gibi olaylar yaşanmayacaktır…
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Özge Nur Dilber – Bolçi’nin Katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan yazılar…
Bir yanıt bırakın