Yazıyı Meryem Coşkunca’nın sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Bazen şöyle bir düşünüyorum da benim yaş grubum çok şanslı. Mesela çocukken sabah 7’de heyecanla ve büyük bir keyifle uyanıp Mickey Mouse, Donald Duck, Red Kit, Voltran gibi çizgi filmleri izliyordum. Şimdi çocuklar bir düğmeye basarak bir dijital platformu açıp istedikleri her şeyi izleyebiliyorlar. Güzel bir şeye ulaşmak istiyorsan erken kalkıp TV başına geçmen gerekirdi. Bir bakıma fedakarlık ve emek isterdi, yani tıpkı gerçek hayat gibi.
Evet, belki şu an insanlar daha konforlu yaşıyor ama o günlerde yaşadığımız heyecan ve keyif maalesef şimdilerde yok. Düşünsenize, en son ne zaman bir diziyi ya da filmi kaçıracağınızdan endişelendiniz? En son ne zaman sabah erkenden uyanıp heyecanla sevdiğiniz şeyleri yaptınız? Mesela en son ne zaman sevdiğiniz bir arkadaşınızla vakit geçirip “Seni çok seviyorum” dediniz? En son ne zaman güzel bir şeye ulaşmak için fedakarlık yaptınız?
Günümüzde insanları gözlemlediğimizde, genelde sabah uyanır uyanmaz telefonu eline alan, günlük her türlü işini o cep telefonuyla halleden, yani istediği her şeye tek tıklamayla ulaşan insanlar görüyoruz. Dikkat ederseniz bu insanların ortak özelliği mutlu olamamaktır. Niye mi? Bence insanlar emek harcamadan, bas tuşa istediğin zaman film çıksın, bas tuşa yemek gelsin, aklını hiç zorlama, sor yapay zekaya senin yerine en zor soruları 2 saniyede çözsün şeklinde yaşıyor. Allah aşkına söyleyin, böyle yaşayan, bir şeyler üretmek için çabalamayan, devamlı ve her şeyi hızla tüketen bir insan nasıl mutlu olur?
Geçenlerde bir yerde okumuştum. Bir araştırma yapılmış. İnsanlara sabah uyanınca sosyal medyada herkesin izlediği komik videolardan izletilmiş ve güne bu videolarla başlayan insanlar gün içinde gözlemlenmiş ve hiçbir şeyden mutlu olmadıkları ortaya çıkmış. Nedeni ise sabah hiçbir şeye bakmadan komik videolarla mutluluk hormonu öyle bir yükseliyormuş ki gün içinde ne yaparlarsa yapsınlar, mutluluk hormonu seviyesini o seviyeye çıkaramadıkları için kendilerini mutsuz hissettikleri şeklinde açıklanmış.
Bu bilimsel araştırma da gösteriyor ki emek vermeden, çabalamadan, yapay şeylerle insanlar mutlu olamıyor. Örneğin, ben bu yazıları yazarken çok uğraşıyorum çabalıyorum bir o kadarda eğleniyorum. Seslendirme içinse yıllardır arkadaşlarımızla keyifli bir şekilde çalışıyoruz. Onlara hep dediğim şey: seslendirme yaparken önce kendiniz eğlenin, bırakın uçak geçsin, bırakın kediniz miyavlasın, hatta yazının anlamını bozmayan küçük tatlı dil sürçmeleri olsun. Biz robot değiliz, insanız. Bu yazılarda yapmaya çalıştığımız, insanları insanlara anlatarak ve gülümseyerek engelleri aşmak. Bunda ne kadar başarılıyız takdir sizin ama bu yazılara emek verip bir şeyler ortaya çıkardığımız için çok mutluyuz.
Bakın arkadaşlar, benim anlatmaya çalıştığım şeyler standart bir insan için çok önemli ancak dezavantajlı ve engellenen bireyler için çok daha önemlidir. Maalesef ülkemizde yasalarımız bile engellenen bireyleri bakıma muhtaç varlıklar olarak tanımlıyor. Bu bakış açısı toplumun geneline de hakim. Bir engellenene, yani dezavantajlı bir bireye fırsat verilmiyor, çalışmaya teşvik edilmiyor. “Sen al bu engelli maaşını, bakım parasını, hiçbir şey yapmadan evde otur” deniliyor. Tabii durum böyle olunca adeta evde bitki gibi yaşayan dezavantajlı bireyler ortaya çıkıyor.
Sevgili yetkililer, biliyorum belki bana kızıyorsunuz, belki ben sizin ezberlediğiniz şeylerin tam tersini savunuyorum ve söylüyorum. Ancak dediklerimin doğru olduğunu biliyorsunuz. Mesela size bir soru: her şeyin bakanı var değil mi? Niye dezavantajlı bireylerin, yani engellenenlerin benim anlatmaya çalıştığım sorunlarıyla ilgilenen, onları gündeme getiren bir bakanlık yok? Niye hep “biz engellilere şöyle yardım ettik. Böyle yardım ettik” deniliyor? Bizim yardıma değil, kendi emeğimizle çalışmaya, üretmeye ve mutlu olmaya ihtiyacımız olduğu niye kimsenin aklına gelmiyor?
Bakın sevgili arkadaşlar, amacımız engelleri aşmak, daha mutlu insanların olduğu bir ülkede özgürce yaşamaksa, her şeyden önce insanları çalışmaya, üretmeye, kendi emekleriyle bir şeyler kazanmaya teşvik etmeliyiz. Bu şekilde toplumun bakış açısını değiştirip daha mutlu insanların olduğu engelsiz bir ülkede yaşayabiliriz.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Meryem Coşkunca – Bolçi’nin Katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar.
Bir yanıt bırakın