Yazıyı Meryem Coşkunca’nın sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
İnsanların Hayvan sahiplenmek için gittiği mağazanın kapısında küçük bir çocuğun başı gözüktü ve çocuk mağazaya girdi. Mağaza sahibine sordu. Köpek yavrularını kaç liraya alabiliyoruz? Mağaza sahibi fiyatlar 150 lirayla 250 lira arası değişiyor, dedi. Çocuk cebini yokladı. Benim 10 lira 75 kuruşum var bir bakabilir miyim yavrulara dedi.
Mağaza sahibi çocuğun bu tavırlarına gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve köpek kulübesinden beş tane yumak halinde yavru çıktı. Yavrulardan biri en arkadan geliyordu. Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken yavruyu işaret ederek mağaza sahibine bunun nesi var diye sordu? Mağaza sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hayatı boyunca iyileşemeyeceğini çocuğa açıkladı.
Duydukları karşısında çocuk heyecanlanır. Mağaza sahibine ben bu yavruyu almak istiyorum der. Mağaza sahibi hayır hayır o yavruyu alman gerekmiyor. Ancak Eğer gerçekten istiyorsan hiçbir ücret almadan verebilirim der. Küçük çocuk birden sinirlenir. Mağaza sahibinin gözlerinin içine bakarak, onu bana ücretsiz vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben onun değerini tam olarak size ödeyeceğim.
Şimdi yanımda 10 lira 75 kuruş var. Siz bunu alın geri kalanını da her ay 5 tl şeklinde ödeyeceğim der. Cebindeki tüm parayı çıkartıp mağaza sahibine uzatır. Mağaza sahibi çocuğu yine ikna etmeye çalışır. Bu köpeği gerçekten almak istediğini sanmıyorum bu yavru hiçbir zaman diğer yavrular gibi koşup zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak der.
Bunun üzerine küçük çocuk eğilir pantolonunun paçasını sıvar ve büyük bir metal parçasının desteklediği bacağını mağaza sahibine gösterip, tatlı bir sesle: Ben de iyi koşamam ve zıplayamam bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var, dedi…….
Evet, yazıya okumuş olduğum bir kitapta karşılaştığım bu güzel ve düşündürücü öyküyle başlamak istedim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Hayatta birini anlamak ve değer vermek insanların yapabileceği en kıymetli aynı zamanda da en zor şeylerden biridir. Zor diyorum çünkü insanlar günlük koşturmalara kendini kaptırıp her şeyi algılamak istedikleri gibi algılıyorlar. Bir birini anlamaya ve önem verdiklerini göstermeyi bir şekilde hep ihmal ediyorlar sonrada öyküde anlatıldığı gibi gerçekleri gördüklerinde yaptıkları ve söyledikleri yüzünden pişman oluyorlar
Ah birde önyargılı insanlar yok mu? Farklı görünenlere ve düşünenlere ya da farklı gördüğümüz her hangi bir varlığa yaklaşırken hemen önyargı ile yaklaşırlar. Örnek vermek gerekirse öyküdeki köpek diğerlerinden farklı o oyun oynayamaz, hoplayıp zıplayamaz diyorlar. En üzücü olanda biz gittikçe farklılıklarımızı değersiz bir şey gibi görmeye başladık
Bence Bununda sebebi empati kurma yani kendimizi karşımızdakinin yerine koyama yeteneğini gittikçe kaybediyor olmamız. Bu anlatmaya çalıştığım şeyler standart insanlar için ne kadar önemliyse engellenen ve özel gereksinimli bireyler için kat kat daha önemlidir. İnanın günümüzde hala bazı insanların engellenen insanlara bakış açısı bundan bir şey olmaz. Bir şey beceremez yönündedir. İnanmazsanız sokağa tekerlekli sandalye ile bir çıkmayı deneyin. Bakın size neler diyorlar.
İşte tamda bu yüzden biz toplumun genelinde yaygın olan bu bakış açısını değiştirmeliyiz. Her alanda çevremizdeki insanları dinlemeli ve onları anlamaya çalışmalıyız. Engellenen insanları ya da canlılar biraz farklı olsa da eğer fırsat verirseniz “sen değerlisin, sen bu işi yaparsın” deyip ona güvendiğinizi hissettirirseniz inanın yapılacak şeyleri standart insanlardan daha iyi yapacaklardır.
Unutmayın insanlar kendileri gibi görünen ve düşünenlerden pek bir şey öğrenemez. Hayatta öğrendiğimiz bizi geliştiren her şeyi farklı dediğimiz insanlardan öğreniriz. Onun için aslında farklılıklarımız en büyük hazinelerimizdir. Biz bu hazineleri doğru şekilde kullandığımız takdirde hiçbir engel bizim önümüzde duramaz…
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren Meryem Coşkunca – Bolçi’nin katkılarıyla Bolu Olay gündem Gazetesi Konuşan Yazılar….
Bir yanıt bırakın