Yazıyı Fatma Gül Demir’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Şimdi anlatacağım konu, yargıya intikal ettiği için isimlerin ve kaynakların bende saklı kalacağını belirtmek isterim. Konu nazik olduğu için kelimelerimi dikkatli seçmeye çalıştım ve ayrıca bu hafta konuyla ilgili yaptığım araştırmaları ve olayı yaşayanlarla yaptığım görüşmeleri paylaşmak istediğimi belirtmek isterim. Yani bu hafta konuya ciddi şekilde odaklandığımı ve dersimi iyi çalıştığımı söyleyebilirim.
Geçtiğimiz hafta sosyal medya sitelerinde dolaşırken, değim yerindeyse bir videoda “bir annenin feryadı” ile karşılaştım. Annenin yaşanan olayları anlattığı videoyu sonuna kadar izledim. Ardından anne ile iletişime geçip kısa bir sohbet ettim. Köşe yazımda olayı anlatmak istediğimi söyledim ve ondan izin aldım.
Bu annenin Atipik Otizm tanısı almış 4 yaşında bir oğlu varmış. Elbette, çocuk özel eğitim almak için özel eğitim kurumlarına gitmekteymiş. Oğlunun okulu çok seven ve sakin bir çocuk olduğunu söyleyen anne, ekonomik zorluklar nedeniyle şehir değişikliği yapmak zorunda kaldıklarını ve bu durumun çocuğun gittiği okulu değiştirmesine neden olduğunu anlattı. Anne, yeni okulunda kayıt yaptırırken çocuğunuzun derslerini izleyebilirsiniz denmiş. Hatta başlangıçta derslere çocuğun ve annenin birlikte girmesine izin verilmiş, öğretmenler de gayet ilgiliymiş. Belirli süre sonra anne sınıfın kapısında beklemeyi daha uygun bulmuş ancak hava sıcak olduğu için sınıfın kapısı açık kalıyormuş yani çocuk annesini görebiliyormuş bu yüzden öğretmenler çocuğun odaklanması gerektiği konusunda anneyi uyarmışlar. Çocuğun tek gelmesinin daha uygun olacağını belirtmişler. 1-2 ay sonra anne çocuğun bazı değişik davranışlarını fark etmiş. Çocuk, okulu ve öğretmenlerini çok severken bazı derslere gitmek istememeye ve direnç göstermeye başlamış.
Bu durumu gözlemleyen anne, kurum yöneticilerine başvurmuş ve oğlunun bu değişik davranışlarından bahsetmiş. “İzin verirseniz, bu dersleri izlemek istiyorum. Eğer kamera sisteminiz varsa, kimseye görünmeden bu dersleri kameradan izleyebilir miyim?” şeklinde bir talepte bulunmuş. Ancak yöneticiler, böyle bir kamera sisteminin olmadığını ve artık velilerin sınıflara alınmasının çocuklar için uygun olmadığını belirtmiş. Anne, anlayış gösterilmesi için yöneticiler tarafından o an için ikna edilmiş ve yolcu edilmiş. Ancak bir süre sonra anne tarafından okula bırakırken bile çocuğun ağlamaya başladığı gözlemlenmiş.
Bunun üzerine bir gün Anne, çocuğu okula bırakıp kurumdan ayrılmamış ve bir fırsatını bulup sınıfların bulunduğu koridorun kapısına gitmiş. Hava sıcak olduğu için sınıfta değil koridorda ders yapıyorlarmış. Anne, hiç kimseye görünmeden koridorun kapısını dinlemeye başlamış. Bu sırada öğretmen, oğlunun adını yüksek sesle söyleyip hakaret içerikli ifadeler kullanmış, bu durum çocuğun korkmasına ve ağlamasına neden olmuş. Anne, diğer çocukları düşünerek kapıyı açıp içeri girmemiş, hemen yönetim birimine gitmiş ve yaşananları anlatmış. Çocuğunu almak istediğini söylemiş. Eve döndüklerinde ise çocuğun kolundaki morlukları fark etmiş ve hemen doktora gitmişler. Aldıkları raporla birlikte durumu yargıya taşımışlar.
Olayın yargıya intikal ettiği bir dönemde olduğunu belirtmiştim, bu yüzden herhangi bir yorum yapmayacağım. Ancak şimdi sizlerle olayı anlamak için yaptığım araştırmalarda bulduğum bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Öncelikle etrafımdaki tanıdığım özel eğitim merkezi yöneticileri, eğitmenleri ve velileri ile bu konuyu konuşup, sınıflarda ya da ders yapılacak yerlerde kamera olup olmadığını sordum. Yöneticilerin verdiği cevap, “Onur bakanlık müfettişleri yakın zamanda ziyarete geldi ve bakanlığın kameraların kaldırılması yönünde karar verdiğini söylediler. Müfettişler bu kararın gerekçesi olarak ise ‘kameraların cinsel istismar amaçlı kullanılması ihtimalini göstermiş.’ Ancak, bu kameraların zaten bu tür olumsuz durumları önlemek için kullanıldığını düşündüğümüzde durumun oldukça çelişkili olduğunu görürüz.
Bu noktada, insanların düşüncelerini öğrenmek istedim ve özel gereksinimli çocuklara sahip velilere “Sizce özel gereksinimli çocukların sınıflarında ya da ders yaptıkları yerlerde kamera olmalı mı?” sorusunu yönelttim. Konuştuğum herkes, kamera olması gerektiğini söyledi ve bunu “Çocuklarımız kendilerini ifade edemedikleri için olumsuz şeyler olursa anlatamayabilirler. Ancak kamera kayıtları ile durumu anlayabiliriz ve çocuklarımızı güvenle okula bırakabiliriz” şeklinde açıkladılar.
Aynı soruyu özel eğitim veren öğretmenlere de sordum. Onlar da sınıflarda kamera olması gerektiğini belirterek, “Özel gereksinimli çocuklar bazen agresif olabilir, kendilerine zarar verebilir. Bu durumda öğretmenler olarak da suçlanabiliriz. Ancak kameralar sayesinde yaşananlar net bir şekilde görülebilir” dediler.
Sonuç olarak, alınan karardan hiç kimse memnun görünmüyor. Hatta özel gereksinimli çocukların eğitim aldığı sınıflara kameraların geri getirilmesi için imza kampanyaları başlatılmış durumda. Araştırmalarım sırasında, yaşları ilerlemiş öğretmenlerin daha iyi maaş verildiği için kısa bir eğitimle özel eğitim öğretmeni sertifikası alabildiklerini öğrendim. Bu durumun bazı sakıncaları olabileceğini düşünüyorum. Şöyle ki insan doğasının gereği yaşı ilerledikçe sabrı ve hoşgörüsü azalabilir, özellikle özel gereksinimli çocuklarla ilgilenmek bu özellikleri gerektirir. Bu yüzden kurumlar ve tabii ki veliler, öğretmen seçerken sadece sertifikalara değil, sabır ve hoşgörü gibi özelliklere de dikkat etmelidirler.
Bence en büyük hatalardan biri de eğitim konusuna gereken önemi vermemek, yaşayanlara danışmadan böyle kararlar almaktır. Bu tür kararlar alınırken yaşayanların görüşleri ve çözüm önerileri göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer bu yaklaşım benimsenirse, yukarıda anlattığım olumsuz olayların yaşanma ihtimali azalacaktır.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren Fatma Gül Demir- Bolçi’nin Katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar…1
Bir yanıt bırakın