Yazıyı Özge Nur Dilber’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Geçen hafta kendi yazdığım bir öyküyü paylaşıp yarıda bırakmıştım ve öykünün devamı için maillerinizi ve mesajlarınızı göndermenizi istemiştim. Birçok mail ve mesaj aldım. Mesajların büyük bir kısmı şöyleydi: “Arkadaşları Zeynep’i uyarmakta haklı. Güzel bir kız madem, bir tekerlekli sandalye kullanıcısıyla ne yapacak? Hem Ali’nin işi gücü de yok. Zeynep mi bakacak ona? Yol yakınken Zeynep’in annesi ve babası kızlarıyla konuşup Ali’nin ona göre olmadığını, izin vermeyeceklerini anlatmalı.”
Aslında bu bakış açısı genel olarak toplumun bu konulardaki bakış açısını gösteriyor. Bizim toplumumuzda öncelik sevgide değil, maddi durumlardadır. Kızlar ve kız aileleri, beraber oldukları adamların maddi durumlarına daha çok önem veriyor. Bu, belki de sürekli maddi sıkıntılar yaşayan bir ülkede yaşadığımız için olabilir. Ayrıca şundan da eminim ki, eğer öykümüzdeki Ali karakterini birazcık zengin yazsaydım, “Düşünülebilir” diye mesajlar alırdım.
Arkadaşlar, Ali’nin hiçbir şeyi olmayabilir ve tekerlekli sandalye kullanabilir. Tüm bunlar sevgiye engel midir? Ali ile Zeynep birlikte olup bir şeyler başarıp engelleri aşamazlar mı? Neden herkesi ve her şeyi dış görünüşleriyle ve önyargılarla yargılıyoruz? Biraz düşünelim ve bu bakış açısını değiştirmeye çalışalım. Şimdi öykünün devamına geçiyorum.
***
Ertesi gün, Zeynep’in kapısı çaldı. Ali, tekerlekli sandalyesiyle orada duruyordu, yüzünde kararlı bir ifade vardı.
“Zeynep, konuşabilir miyiz?” dedi Ali.
Zeynep, Ali’yi içeri davet etti. Oturma odasında, Zeynep ona sıcak bir çay ikram etti ve sessizce bekledi. Ali derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
“Dün, arkadaşlarınla konuşmalarınızı duydum,” dedi Ali. “Zeynep, senin benim için ne kadar mücadele ettiğini gördüm ve sana minnettarım. Ama şunu bilmeni istiyorum, senin böyle zor durumda kalmanı ve benim yanımda hastabakıcı gibi görünmeni istemiyorum.”
Zeynep’in gözleri doldu. “O ne biçim laf, Ali? Seninle arkadaş olmak benim için bir zorunluluk değil, bir tercih. Seninle geçirdiğim her an bana mutluluk veriyor. Onların ne dediği umurumda değil.”
Ali, Zeynep’in bu içten cevabından etkilenmişti. “Ben de seninle vakit geçirmeyi çok seviyorum, Zeynep. Ama toplumsal baskıların senin üzerinde baskı oluşturmasını ve seni üzmesini istemiyorum.”
Zeynep, Ali’nin elini tuttu. “Ali, insanların ne düşündüğü umurumda değil. Bizim ne düşündüğümüz önemli. Ayrıca, birlikte bu engelleri aşabiliriz.”
O günden sonra, Ali ve Zeynep daha da yakınlaştılar. Zeynep, Ali’yi dış dünyaya daha fazla dahil etmek için elinden geleni yaptı.
Bir gün, Zeynep Ali’nin çizdiği resimlere bakarken bir fikirle Ali’ye döndü. “Ali, bu resimler harika! Neden bunları daha fazla insanla paylaşmıyoruz? Bir sergi açabiliriz. Senin yeteneğin, dünyaya duyurulmayı hak ediyor.”
Ali, Zeynep’in bu önerisi karşısında heyecanlandı ama aynı zamanda endişelendi. “Zeynep, bunu nasıl başarabiliriz? Sergi açmak büyük bir iş.”
Zeynep, kararlı bir şekilde Ali’ye baktı. “Ben senin menajerin olacağım. Her şeyi organize edeceğim. Sen sadece resim yapmaya devam et.”
Zeynep, yoğun bir şekilde çalışarak bir sergi hazırladı. Ali’nin resimleri, kasabanın sanat galerisinde sergilendiğinde büyük ilgi gördü. Sergi, yerel basında ve hatta ulusal basında yer buldu. Ali, kısa sürede ünlü bir ressam haline geldi.
Serginin açılış günü, galeri insanlarla doluydu. Herkes, Ali’nin resimlerini görmek için sabırsızlanıyordu. Zeynep, etkinliğin sorunsuz ilerlemesi için koşturuyordu. Ali, bu anın Zeynep için ne kadar önemli olduğunu biliyordu ve ona özel bir sürpriz hazırlamıştı.
Bir anda, Ali mikrofonu eline aldı ve kalabalığa seslendi. “Herkesin dikkatini buraya alabilir miyim? Bugün benim için çok özel bir gün. Bu sergi, Zeynep’in inanılmaz desteği sayesinde mümkün oldu. Onun sayesinde hayallerim gerçek oldu. Aslında hayallerimiz desek daha doğru olur. Şimdi, başka bir hayalimizi daha gerçekleştirmek için bir adım daha atıyorum. İnşallah Zeynep bana kızmaz,” dedi hafifçe gülümseyerek.
Zeynep, şaşkınlıkla Ali’ye bakıyordu. Ali, tekerlekli sandalyesiyle Zeynep’e yaklaştı. “Zeynep, seninle birçok engeli aştık. Birbirimizi tamamlayarak bu güzel eserleri ortaya çıkardık. Evet, biliyorum daha yolun çok başındayız ve ben bu yolda hep seninle yürümek istiyorum. Evlenelim mi, ne dersin?”
Kalabalık sessizleşti, herkes merakla Zeynep’in cevabını bekliyordu. Zeynep’in yüzü kıpkırmızı oldu, gözleri doldu ve bir an durakladı. Sonra Ali’nin gözlerinin içine baktı ve büyük bir gülümsemeyle “Evet!” diye bağırdı.
Kalabalık alkışlarla patladı, herkes onları tebrik etti. Bu an, hem Ali hem de Zeynep için unutulmazdı. Evlilik hazırlıkları başladı ve Ali ile Zeynep, sevgi dolu bir törenle evlendiler. Hayatları mutluluk içinde geçerken, bir gün Zeynep, Ali’ye müjdeli bir haber verdi…
***
Şimdi yine öyküyü yarıda bırakmış gibi oldum. Ama bu öykü ile ben amacıma ulaştım; sizlerin bir şeyleri düşünmenizi sağladım. Bu yüzden öykünün finalini sizlerin hayal gücünüze bırakmak istiyorum. Çünkü iyi bir yazar, öyküyü tam olarak bitirmemelidir. Öyküler, yaşam devam ettikçe bitmemelidir. Mailleriniz ve mesajlarınızla bana eşlik ettiğiniz için teşekkürler. Haftaya başka bir yazıyla görüşmek dileğiyle…
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Özge Nur Dilber – Bolçi’nin Katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar….
Bir yanıt bırakın