Yazıyı Fatma Gül Demir’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Rahmetli Sadri Alışık’ın, küçükken izlediğim Ofsayt Osman adlı bir filmi vardı. Filmin kahramanı Osman, hayatta her şeyi yapıyor, ama bir şekilde işleri hep ters gidiyordu. Futbol tabiriyle söyleyecek olursak, attığı goller hep sayılmıyordu. Hatta bir sahneyi herkes çok iyi hatırlayacaktır. Osman, yine bir iyilik yapmaya çalışırken hapse düşer ve mahkemeye çıkar. Şaşkınlıkla yaşadıklarını anlatırken gözleri yaşlı bir şekilde “Bu da mı gol değil?” diye sorar.
Aslında düşünürseniz, hepimizin hayatta Ofsayt Osman gibi kendimize veya etrafımıza “Bu da mı gol değil?” diye sorduğumuz ve ne yaparsak yapalım hep ofsayta düştüğümüz, gollerimizin sayılmadığı anlar vardır. Şimdi bana “Ofsayt nedir?” diye sormayın; bir zahmet yapay zekaya ya da arama motorlarına bakıverin, burada anlatmaya kalkarsam gazetedeki tüm sayfaları kaplar yazı.
Şaka bir yana, hayat insanı bazen hiç ummadık yerlerde ofsayta düşürür. İnsanlar tersini düşünse de bence ofsayta düşen ve golü iptal edilen bir insan asla başarısız değildir. Ofsayta düşerim diye gol atmayı denemekten vazgeçmemelidir. Eğer denemekten vazgeçer ve ofsayta düşmekten korkarsa, işte o zaman başarısız olur. Çünkü başarı, sadece golle ölçülmez.
Örneğin, senelerdir bu yazıları yazıyorum. Farklı pencerelerden hayatı sizlere göstermeye ve bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Bazen öyle bir durum oluyor ki anlatmaya çalıştıklarımı çok az kişi anlayabiliyor. Şimdi ben, az kişi anlıyor diye başarısız mıyım? Yazı yazmayı bırakmalı mıyım? Hayır, tam tersi! Daha çok yazmalıyım. Konuşulmayanları, keşfedilmeyenleri anlatmalıyım. Herkesin bildiğini anlatırsam, işte o zaman kendimi başarısız hissederim.
Mesela, geçtiğimiz 5 kasım salı günü Bolu Belediyesi Nikah Salonu’nda aylardır uğraşıp üzerinde çalıştığımız “Dokunma Hassasiyeti Olan Özel Gereksinimli Bireylerle İletişim” konusunu işlediğimiz bir seminer düzenledik. Buradan bize destek veren ve bizi dinleme nezaketini gösteren herkese bir kez daha teşekkür ederim. Bu konu, yeterince üzerinde durulmamış bir konuydu.
Bu yüzden, davetiyemizi gören birçok kişi başta anlamasa da bizi dinleyince konunun önemini kavradı. Yıllardır yapılan hataları fark ettiler. Mesela herkesin anlaya bileceği küçük bir örnek vereyim: Yıllarca televizyonda izleyip güldüğümüz yarışma programlarında aslında suç işlendiğini ve bu suçun yasalarımızda yeri olmadığı için cezasız kaldığını biliyor musunuz? Hepimiz, tik semptomları yaşayan bireylerle dalga geçen sunucuları ve onları bayıltana kadar zorlayan hareketleri hatırlarız. İşte bu bir dokunma hassasiyetidir. İnsanlara komik gelse de tik semptomları yaşayan bireyler için acı vericidir. Maalesef yasalarımızda hukuki karşılığının yeterince tanımlanmadığı için bu işkencenin karşılığı yok.
Bu ve benzeri birçok durumu konuştuk, tartıştık; çözüm önerileri sunduk. Aslında keşfedilmemiş bir konuyu gündeme taşıdık. Umarım bu konuda her alanda gereken çalışmalar yapılır. Ancak bu konuya değinmek bir riskti, sanırım ofsayta düşmeden gol atmayı başardık. Buradan bir kez daha benimle çalışma sabrını gösteren Nihal Mamatoğlu hocama, en değerli arkadaşlarımdan biri olan Avukat Seda Arslan’a, ablam Dilek Ustaoğlu’na ve İşaret Dili Hocamız İlknur Onur Altın’a çok teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, ne olur böyle konuları araştırmaktan, konuşmaktan, tartışmaktan ve bir şeyler yapmaktan korkmayın. Başlangıçta sizi anlamayabilirler, ancak tekrarladıkça daha iyi anlaşıldığınızı ve insanların ilgisinin arttığını görebilirsiniz. Bu sayede, engelleri birlikte aşabilir ve daha özgür, daha mutlu bir toplum yaratabiliriz.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Fatma Gül Demir – Bolçi’nin katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar..
Bir yanıt bırakın