Yazıyı Fatma Gül Demir’in sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Hani bazen olur ya… Siz başka bir şey planlarsınız ama yaşanan olaylar sizi bambaşka bir yere götürür. İşte ben de bu hafta farklı bir konuda yazmayı planlıyordum. Ancak gördüklerim ve duyduklarım beni hiç beklemediğim bir yere, içinden çıkılması zor bir konunun ortasına götürdü. Şimdi size yaşadıklarımı, gördüklerimi ve araştırmalarımda bulduklarımı anlatmak istiyorum.
Biliyorsunuz, benim telefonum ve iletişim kanallarım her zaman açıktır. İnsanları dinlemeyi severim. Geçen hafta önce NOW TV’de izlediğim bir haberle karşılaştım. Ardından arkadaşlarım bana “Onur, bu konuyu bir araştırır mısın?” diyerek aynı haberi göndermeye başladılar. Olayı araştırdıkça kendi kendime, “Biz ne yaşıyoruz böyle?” dedim.
Anlatacaklarım aslında pek çok kişinin yaşadığı bir soruna işaret ediyor. Eğer bu konuda ciddi bir adım atılmazsa, maalesef yaşanmaya da devam edecek. Yazının devamında kelimelerimi dikkatle seçerek, size bu olayları anlatacağım.
Öncelikle izniyle Özge Hanım’dan bahsetmek istiyorum. Haberleri takip edenler ya da NOW TV’deki haberi izleyenler mutlaka hatırlayacaktır. Özge Hanım, otistik bir çocuğa sahip bir anne. Eğitim durumu oldukça iyi, öğretmenlik yapabilecek kapasitede bir kadın. Ancak kendini oğluna ve hasta annesine adamış; tüm zamanını onlara ayırıyor.
Oğlu 19 yaşında, otizmli bir birey. Yani günlük yaşamda annesinin veya bir yakınının kontrolü olmadan oldukça zorlanıyor. Bu özel durumu da hastane raporlarıyla kanıtlanmış. Çocukken, yani 18 yaşından önce sosyal yardımlardan yararlanma hakkı olan bir bireymiş. Ancak 18 yaşını doldurunca, yeni yasa ve düzenlemeler gereği yeniden hastane raporu istenmiş.
Şunu unutmadan söylemek istiyorum: Otizm iyileşen bir durum değildir. Ama 18 yaşını bitirip erişkin statüsüne geçtiğinde yapılan yeni değerlendirmede, rapora “kısmi bağımlı” ibaresi eklenmiş. Bu da, yararlandıkları sosyal yardımların kesilmesi anlamına gelmiş.
Oğlunun ve annesinin ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan Özge Hanım, konunun duyulması için açlık grevine başlamış. Sekiz gün süren bu grev, komşularının ve yakınlarının müdahalesiyle sonlanmış. Ben bunları öğrenince kendisine bizzat ulaştım. Sağ olsun, beni kırmadı ve yaşadıklarını anlattı. “Benim oğlumun durumu belli,” dedi. “Otizm geçmez. Önceki raporumuz tam bağımlıydı. Şimdi kısmi bağımlıya dönüştü. Hakkımız olan yardımlar kesildi. Bunu kabul etmiyorum, sonuna kadar mücadele edeceğim.”
Özge Hanım’la konuştuktan sonra, bana sosyal medyadan yazan arkadaşlara bilgi verirken bir mesaj aldım: “Onur, biz de aynı şeyleri yaşıyoruz. Benim abim Frajil X sendromlu, 32 yaşında. Annemle yaşıyor. Onun da raporu değiştiği için hakkı olan sosyal yardımlar kesildi.” Onunla da konuştum. Farklı bir ilde, farklı bir hastanede işlem yapılmasına rağmen yaşadıkları sorun birebir aynıydı. Bu beni ciddi şekilde düşündürdü. “Yeni çıkan yönetmelikte ne değişti de aynı sorun ülke genelinde bu kadar yaygınlaştı?” diyerek yönetmeliği açtım ve inceledim. Ve gördüğüm şey gerçekten ilginçti.
Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik, 20 Şubat 2019 tarihinde Resmî Gazete’nin 30692 sayısında yayımlanmıştı. Aynı gün Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik de yürürlüğe girmişti. Bu iki yönetmelikle birlikte, önceki raporlarda kullanılan değerlendirme kriterleri tamamen değişmiş ve birçok madde yoruma açık hale gelmiş.
Bugün yaşanan sorunların kaynağı olarak özellikle şu bölüm dikkat çekiyor: Yönetmelik, “günlük yaşam aktiviteleri (yeme, içme, giyinme, tuvalet gibi) odaklı değerlendirme” yapılmasına izin veriyor. Yani kişi çatal-kaşık kullanabiliyor veya tuvalet ihtiyacını kendi başına karşılayabiliyorsa, değerlendirmede “kısmi bağımlı” olarak sınıflandırılabiliyor. Bu durum da uygulamada sosyal yardımların kesilmesine yol açabiliyor.
Bu madde, konuyu tamamen yoruma açık bir hale getiriyor. Üstelik son yıllarda ekonomik şartların ağırlaşması ve sosyal desteklerin bütçesel açıdan yeniden gözden geçirilmesi de bu uygulamalarda görünmez bir sıkılaştırma yaratmış olabilir. Resmî bir belge olmasa da, farklı şehirlerde birbirini hiç tanımayan ailelerin aynı sorunları yaşaması bu ihtimali güçlendiriyor.
Peki bu sorun nasıl çözülür? Öncelikle, böyle bir yönetmelik değişikliği yapılırken her şey şeffaf olmalı. Basında tartışılmalı, toplum bilgilendirilmeli. Ben bu konuların içinde olan biri olarak, inanın bu değişikliği ancak araştırmalarım sırasında öğrendim. Bu işlerde “ben yaptım oldu” anlayışı yerine, ortak akıl ve katılımcı bir süreç çok daha doğru olur.
İkinci olarak, yıllardır bu köşede dile getirdiğim bir noktayı tekrar vurgulamak istiyorum: Biz sosyal yardımları sadece maaş veya bakım parası olarak görüyoruz. Oysa bu yardımlar verildiğinde sorun çözülmüyor. Örneğin, Özge Hanım çalışmak istiyor ama çocuğu ve annesiyle ilgilenecek biri olmadığından mecburen evde kalıyor.
Peki biz bu durumda olan insanlara nasıl destek olabiliriz? Özel eğitimli kişiler yetiştirip, devletten maaş alan bu kişileri Özge Hanım gibi ailelere yönlendirebiliriz. Evet, belki bu yeni bir meslek alanı olur ama böyle olursa hem Özge Hanım çalışıp kendi gelirini kazanır, hem de ailesine daha çok katkı sağlar.
Biraz empatiyle, biraz gözlemle, ama en önemlisi tartışarak ve birlikte çözüm arayarak bu sistemi yeniden yapılandırabiliriz. Ancak o zaman bu tür adaletsizlikleri yaşamayız.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Fatma Gül Demir – Bolçi’nin katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi Konuşan Yazılar…
Bir yanıt bırakın