Yazıyı Meryem Coşkunca’nın sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın…
Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda, Şafak Pavey ile yaptığım bir söyleşide bana şöyle demişti:
“Onur, özellikle senin yazıp çizdiğin konularda toplum olarak sarsılmamıza, silkelenmemize ihtiyacımız var.” İşte bu yazıyı kaleme alırken, Şafak Ablamın o sözleri kulaklarımda çınladı. Çünkü birazdan sizi biraz sarsacağım; şimdiden söyleyeyim.
Hemen lafı uzatmadan, bir haberin özetini paylaşmak istiyorum:
“Türkiye’de binlerce aile, özellikle yetişkin otizmlilerin geleceği konusunda derin bir kaygı yaşıyor.
“Biz öldükten sonra çocuğumuz ne olacak?” sorusu artık içe atılan bir fısıltı değil, yüksek sesle dile getirilen bir talebe dönüşmüş durumda.
Otizmli bireylerin çoğu, hayat boyu yoğun desteğe ihtiyaç duyuyor. Ancak sistem, 18 yaş sonrasını adeta yok sayıyor.
Çocukluk ve ergenlik döneminde verilen özel eğitimler yetişkinlikte kesiliyor. Destek bitiyor, bakım yükü tamamen ailelere kalıyor.
Özellikle yaşı ilerlemiş anne babalar artık fiziksel olarak bu yükü taşıyamadıklarını söylüyor.
Ailelerin ortak talebi şu:
Devlet destekli, güvenli, erişilebilir, insan onuruna yakışır 7/24 bakım merkezleri kurulmalı.
Ancak mevcut özel kurumlar hem çok pahalı, hem de otizmli bireylerin özgün ihtiyaçlarına yeterince yanıt veremiyor.
En sık duyulan cümle şu:
“Biz hayattayken çocuklarımız bu merkezlere alışsın, bizden sonra da orada güvende yaşasın.”
Bu sadece bir dilek değil; ertelenemez bir toplumsal ihtiyaç.
Uzmanlar da otizmin geçici değil, yaşam boyu süren bir durum olduğunu vurguluyor. Bu yüzden sadece barınma değil; terapi, sosyal etkileşim, güvenlik ve bağımsız yaşam becerilerini kapsayan çok yönlü merkezlerin gerekliliğini söylüyorlar.”
Ben bu haberi okuduğumda şunu düşündüm:
“Tamam, bakım merkezleri olsun ama ondan önce yapılması gereken çok şey var.”
Çünkü ağır derecede otizmi olmayan pek çok arkadaşımız, iyi bir öğretmenle, doğru sistemle, aile desteğiyle eğitim aldığında ilerleme kaydedebiliyor.
Ancak bazı aileler bu eğitimin parçası olmak istemiyor.
“Ben merkezine gönderdim, öğretmen yapsın” diyor.
Durum böyle olunca çocuk eğitimde ilerleyemiyor.
Sonra eğitim çağı geçiyor. En sonunda da aileler “biz öldükten sonra ne olacak” diyerek çözüm olarak bakım evi talep ediyor.
Ben burada durup şu soruyu soruyorum:
Neden hep ‘bakım evi’ diyoruz?
Bakım evi yerine, özel eğitimli kişilerin evlere gelip birebir destek verdiği bir sistem neden düşünülmüyor?
Neden biz bire bir ilgilenebilecek, her yönüyle donanımlı uzmanlar yetiştirmiyoruz? Gerçekten… Bu “bakım evi” saplantısı nereden geliyor?
İnsanı bir mekâna tıkmak, onu sistemin dışına koymak mı çözüm?
Şimdi bazıları kızacak.
Kızarlarsa kızsın!
Baştan söylemiştim: Bu yazı biraz sarsacak. Ama bu konularda sarsılmaya ihtiyacımız var.
Eğitimin gücünü kavramaya, sistemi sorgulamaya, gerçekleri konuşmaya ihtiyacımız var.
Şu soruları hiç kendinize sordunuz mu?
- Eğitim sistemimiz ne durumda?
- Özel eğitim almış öğretmenler yeterli mi?
- Aileler bu sürecin neresinde duruyor?
- Eğitim merkezinden çıkan çocuk eve geldiğinde “al tableti, otur köşeye” mi deniyor, yoksa devam eden bir destek mi sunuluyor?
Eğer bu soruların yanıtlarını dürüstçe ararsak göreceğiz ki bakım evi değil, eğitim devrimi gerekiyor. Üstelik otizmli bireyler “bakıma muhtaç” değildir.
Dünyada otizm tanısı almış ama çok büyük işler başarmış insanlar var:
- Stephen Wiltshire – Hafızasından şehir manzaraları çizen “insan kamerası”.
- Temple Grandin – Hayvan davranışları üzerine bilimsel çalışmalarıyla akademide devrim yaratmış bir isim.
- Eric Chen – Karmaşık algoritmalar geliştiren, yazılım dünyasında öne çıkan bir dahi.
Bu örnekler gösteriyor ki aile, öğretmen ve doğru eğitim sistemi bir araya geldiğinde her şey değişebilir. O halde neden biz bu üçlü saç ayağını kuramıyoruz?
Neden yukarıda saydığım örnekler gibi bireyler bizden de çıkmasın? Bakım evi değil, eğitim merkezleri yapmalıyız.
Uzun saatli, nitelikli, devlet destekli özel eğitim sistemleri kurmalıyız.
Otistik, yaşlı veya engellenmiş bireylerle bire bir ilgilenebilecek uzmanları yetiştirip devlet eliyle görevlendirmeliyiz.
Çözüm ise Bakım evi değil, birey odaklı güçlü bir eğitim ağı. Evet, dediklerim zor.
Ama bu açıdan bakarsak, sistemi bu temelden kurarsak, bu toplumu gerçekten bilinçlendirirsek… İnanın bana, yukarıda saydığımız isimlerin arasına biz de yeni isimler ekleyebiliriz.
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Meryem Coşkunca – Bolçinin Katkılarıyla Bolu Olay Gündem Gazetesi konuşan Yazılar…
Bir yanıt bırakın